ROMA'DA KRALLIK DÖNEMİ (M.Ö. 753- M.Ö.509)
Roma Şehri'nin kuruluşu ve Krallık Dönemi'ne ait bilgiler yetersizdir. Eldeki bilgiler ise doğruluğundan şüphe edilen, efsanelerle iç içe geçmiş anlatıma sahip antik kaynaklardan elde edilmiştir. Örneğin, tarihçi Titus Livius'a göre Roma Şehri, M.Ö. 753'den MÖ 509'a kadar olan 244 yıl boyunca ilk Kral Romulus tarafından, Romulus'un ölümünden sonra da Sabinius ve Latin soyundan gelen ardıllarınca idare edilmiştir. Roma Krallık Dönemi'nde iktidardaki krallar sırasıyla şu şekildedir:
1) Romulus (M.Ö.753-716)
2) Numa Pompilius (M.Ö.716-672)
3) Tullus Hostilius (M.Ö. 671-640)
4) Ancus Marcius (M.Ö. 640-616)
5) Lucius Tarquinius Priscus (M.Ö. 617-578)
6) Servius Tullius (M.Ö. 578-534)
7) Tarquinius Superbus (M.Ö. 534-509)
Roma'nın kuruluşundan son Roma Kralı Tarquinius Superbus (MÖ. 534-509) ölümüne kadar olan söylence ile kurgusal gerçeğin hemen hemen neredeyse birbirinden ayrılmasının imkânsız olduğu bir dönemi vardır kurulan şehrin içerisinde ve etrafındaki bölge olan Latium'da toprağın geçim imkânı sunduğu her yer M.Ö. VIII. yüzyıla gelindiğinde Latince konuşan yerleşim-ciler tarafından işgal edildiğini aktaran Faulkner, daha sonraki kuşaklar tarafindan bölgenin tanrılar kutsandığına inanıldığını ifade eder. Latium'da yaşayanların giderek karmaşıklaşan toplumsal yapısını anlatarak, toplum için dinin önde geldiğini ve sürekli eklenen yeni tanrılarla genişleyen bir panteona sahip olduğuna belirtir. MÖ VII. yüzyıla kadar şefler tarafından yönetilen kabile topluluğu şeklinde olan Romalıların, Etrüsk askeri emperya-lizmi icerisine girdikten sonra bu yapısından sıyrıldığını belirtir. Zenginlik, güç ve kültür açısından Latinlerden oldukça ileri olan Etrüsklerin birçok şehir kurduğu görülmüştür, Şehrin (Roma) köylülerden arınarak zanaatkârlar, tüccarlar, işçi ve şehir elitlerinin bulunduğu tüketici bir şehre dönüşürken, Roma ordusu ve buna bağlı olarak Roma siyasi kurumlarının da genişlediğine değinir. Mülkiyetin, askeri hizmetlerin ve siyasi iktidarın iç içe geçtiği Roma'da, Erken Cumhuriyet döneminde Tabakalar Mücadelesi'ni ortaya çıkaran toplumsal çelişkileri açıklayarak, Orta Cumhuriyet ile birlikte dış fetihlerin soylular, sıradan halk ve devlet için ne demek olduğunu anlatır
Roma'nın Mitolojik" bu öyküler eski çağ kaynaklarda Titus-Livius, Halikarnisos'lu Dionysios ve Vergilius gibi kişiler tarafından ele alınmış oldukları bu eserlerinde, Roma'nın kuruluşuyla ilgili efsaneleri günümüze ulaştığı görülmektedir. Romulus Roma'nın bilinen ilk kralı olduğunu bilinir, Onunla birlikte başlayan krallık dönemi içindeki Roma'nın ilk yedi kralından ilk dördü Latin, öbürleri diğer üç kral Etrüks diye bilinir. Bu krallar (Romolus, Numa Pompilius, Tullus Hostilius, Ancus Martius, Eski Tarquinus, Servius Tullius, Büyük Tarquinus) oldukça geniş yetkilere sahiptiler. Aynı zamanda bu krallar soyluluğa dayalı ileri dönmede kurulacak gelen başkanlarıydılar.
Sabin Kral Ancus Marcius (M.Ö.640 - M.Ö.616) sonrasında Roma Krallığının yönetimi Etruria (Etrüksk) kökenli krallara geçmiştir. Lucius Tarquinius Priscus Etruria kökenli kralların ilkidir. Titius Livius'un sayesinde edinilen bilgilere göre, Lucius Tarquinius Priscus krallığı karısı Tanaquil sayesinde elde etmiştir. Bu kral Lucius Tarquinius Priscus adını Roma'ya yerleştikten sonra almıştır. Asıl adı Lucumo'dur. Lucumo, Tarquinia'da doğmuş olmasına rağmen babasının Korintli (Yunanca: Korinthos) olmasından dolayı Etrüskler tarafından yabancı olarak görülmüştür. Lucoma, babasının tüm mirasına sahip olduktan ve soylu bir aileden gelen Tanaquil ile evlendikten sonra iyece zenginleşir. Tanaquil politik konularda da hırslı bir kadındır. kocasının iyi bir lider olacağını düşünen Taniguil daha güzel ve statü bir yaşam yaratabilmek için kocası Lucumo'yula birlikte Roma'ya göç ederler
Roma'ya göç ettikten sonra Lucius Tarquinius Priscus adını alan Lucumo, IV Kral Ancus Marcius'un güvenini kazanarak kralın çocuklarının vasisi görevini üstlenir. Livius'un anlatısına göre, Tarquinus, seçim zamanı yaklaşırken kralın çocuklarının ava gittiği sırada halka (Comitia Curiata'ya) hitap eden bir konuşma yapar. Onlara, bir yabancı olarak kral seçilmesinin olağanüstü bir durum olmadığını anlatmak için Kral Tatius ve Kral Numa'yı örnek gösterir, kendi özgür iradesiyle karısını ve tüm servetini yanına alarak Roma'ya gelmiş, en verimli çağını kralın hizmetine adamış, Roma yasalarını ve dinini özümsemiş bir yurttaş olarak bu kente bağlılığını ve sadakatini anlatır. Tarquinus, konuşmasıyla halkın düşünceleri ve fikirleri üzerinde büyük etki yaratmış ve halkın çoğunluğunun desteğini alarak Roma'nın beşinci kralı olmayı başarmıştır.
Roma'nın krallık devrinde Etrüsk unsurunun kendisini göstermesiyle birlikte Yunan kültürünün etkisi de belirir. Fell'in deyişiyle Etrüskler Yunan kültürünün Roma'ya sızmasında aracı olmuştur. Bu iki farklı kültür arasındaki etkileşim, bilhassa güney Etruria'daki deniz kıyısı kentlerde görülen Yunan ticareti sayesinde gelişmiştir. Ancak Etrüsk (Rasenna) kültürü Roma kültürü üzerinde önemli bir etki yaratmış. Aynı zamanda Etrüskler, bütün bir yarımadayı sahip oldukları medeniyetten hissedar etmişler. Roma konumundan dolayı bu mirastan en önemli payı almıştır. Etrüskler olmadan Roma'yı anlamak imkansız. Muhtemelki, Augustus dönemi Romalılaştırma çabaları Etrüskler'den kalan pek çok eseri yok etmiş.
Son kralı kovanlar içinde L. Tarquinius Collatinus'un da olduğunu bilmekteyiz burada basit bir yönetim şekli çatışmasından ziyade kim yönetecek savaşı olduğunu görmekteyiz. Diğer taraftan son kralın öldürülmesi yerine sürgün edilmesinin sebebi ya Collatinus'tan ya da Veii'nin gücünden dolayı olsa gerek. Kaldı ki Roma'da krallığı kuran Etrüskler değil, bizatihi Romulustur. Tabiri caiz ise Roma Etrüsk ilişkisini günümüz Batı ve Doğu ilişkisine benzetebiliriz: Batıdan nefret edilmesine rağmen ondan da vazgeçmediğini görüyoruz. 244 yıl (M.Ö. 753 - M.Ö.509) süren krallık döneminde kral Halk Meclisi tarafından seçilirdi. Aynı zamanda dini lider ve ordunun başkomutanı da olan kral, sınırsız bir yetkiye sahipti. Yine krallık döneminde Roma'da iki ayrı sınıf meydana geldi. Bunlar asiller sınıfı ile aşağı sınıftı. Asiller sınıfını Roma'nın eski yerlileri, aşağı sınıfı ise sonradan İtalya'ya gelmiş olanlar teşkil ediyordu. Zaman içinde gelişen Roma M.Ö. IV. yüzyıl başlarında birden bire bir Kelt akınına maruz kalan Roma'nın askeri gücü çok büyük kayıplar vermiş bununla birlikte toprakları üzerinde yaşayan halkı üzerindeki siyasi gücünü de büyük ölçüde kaybetmiştir. Yaşanan bu felaketler karşısında siyasi gücünü yitiren Roma müttefikleri ve komşularına karşı güçsüz duruma düşmüş tüm iktidari vasfını yitirmiştir. Birçok Roma'ya bağlı olan Latin şehri bunu büyük bir fırsat bilerek ayaklanmıştır. Ancak Roma kısa bir süre sonra kaybetmiş olduğu askeri ve siyasi gücü toprakları üzerinde tekrar kazanmayı başarmış kaybettiği yerleri tekrar ele geçirmiştir. Bu badireleri atlatan Roma kısa sürede toparlanarak önce Orta İtalya'yı fethederek, daha sonra Güney İtalya'ya yönelmiş ve Po vadisinin güneyinden itibaren bütün İtalya yarımadasına hakim olmuştur.
Roma halkı sınıflara ayrılmıştır. Bu sınıflanma kısaca şöyle özetlenebilir: Roma halkı (Populus Romanus), üç tribus'da (kabile'de) toplanmıştı. Her tribus, 10 kuria 'ya; her kuria 10 gens'e (klana) ayrılmıştı. Böylece Roma'yı her tribus'da 100 gens olarak toplam 300 gens oluşturmaktaydı. Genslerin içinde karı-koca, oğullar, gelinler, evlenmemiş kızlar ve aynı bileşimdeki öteki kuşaklardan oluşan ataerkil aileler bulunmaktaydı. Genslerin "patres (babalar) denen başkanları bulunmaktaydı.. Bu biçimsel kabile örgütlenmesi içinde yönetim organları reks (kral), senato (yaşlılar kurulu) ve komitia kuriata (halk kurultayı) idi. Reks; başrahip, baş yargıç ve başkomutandı. Senato, gens başkanlarından oluşurdu. Kurultay yurttaşlardan oluşurdu, kurultaylara halk adına kurialar katılırdı. Ordu, her tribus'un sağladığı belli sayıda atlı ve yaya askerlerden oluşurdu. Yönetimde, kralı denetleyen senato gentes başkanlarından oluşurdu. Gentes başkanlarının senato'ya girmesi kralın istemiyle olurdu. Bir başkan senatoya seçildi mi onun oğlu ya da oğulları da senato üyesi olmak hakkını kazanmış olurdu. Gentes adı verilen ve her biri bir tanrının soyundan gelmekle öğünen zengin ve nüfuzlu bu aileler güçlü bir örgüt oluştururlardı. Bu ailelerden her biri kendileri kadar zengin olmayan, hatta yoksul olan aileler topluluğunun da koruyucusu ve yöneticisi durumundaydılar; bu ikincil durumdaki aileler birincilerle birlikte patricius sınıfını ya da patrisiyenleri oluşturulardı. Plebs sınıfı ya daplebler de özgür yurttaşlardan oluşurdu, bu sınıf patrisiyenlerle birlikte popul us romanus'u yani Roma toplumunu oluştururdu. Plebler her bakımdan patrisyenlere bağımlıydılar. Bu insanlar büyük iktisadi sıkıntılar yaşarken borcunu ödemeyip köle olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalabilme korkusunu yaşıyorlardı. Roma zamanla güçlenerek ve sınırlarını genişleterek Latin birliğinin başına geçti. Bunun üzerine Roma'ya insan akını başladı. Roma'ya yığılan insanların başı nda Etrükser geliyordu. Zaman içinde giderek Latinlerle Etrüskler ülkede aynı ağırlıkta iki toplum oldular ve birbirlerine karışmaya, birbirlerine erişmeye başladılar. Ancak başlangıçta Latinler kırsal alanlarda yaşamaya, toprağı ekip biçmeye yönelikken, Etrüskler daha çok kentlerde üretimle ve ticaretle uğraşıyorlardı. Bir zaman sonra Roma'ya bağlı topraklarda güçlü bir üretim düzeni kuruldu. Bakır, demir, tahta, deri işleyen yapımevlerinin sayısı hızla arttı. Romalı gemiciler bütün Akdeniz'de büyük bir ticaret ağı kurdular.
0 Yorumlar